Tüm yazıyı okuyanlara merhaba, Yazı plan sayfamı açtığımda birçok konu başlığı görüyorum. Her konu başlığı bir soruna parmak basıyor. İçlerinden biri biraz daha öne çıkıp yazmaya koyuluyorum. Tam işte konu akıp gidiyor derken daha güncel konuların oluştuğunu, üzerinde çalıştığım konuların ilgi alanından kaçtığını görüyorum. Bu nedenle içlerindeki daha genel bir konu ile yazıma devam etmeye karar verdim. Öyle ki ülkemizdeki ana okula giden çocukta başlayıp artık ailesi tarafından ihtiyaçları karşılanan yaşlı birine kadar nüfus eden bir konudur ekonomi. Benim bir gelenek haline getirdiğim sözlük anlamına bakalım : "İnsanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü, iktisat" Sanırım şimdiye kadar yazdığım konular içinde en doğru tanımı yapılan kelime ile karşı karşıyayız. Buna rağmen ülkemizde ekonomi denilince neden devlet politikaları devreye girer anlamış değilim. Oysaki bu tamamen şahsi durumdur. Tabiimi devlet kural koyucudur. Adaleti sağlar vb. nedenlerle müdahil olur. Ancak temel etken olmaması lazım. Aslında temel etken de değildir. Sürekli çalışıp kendini geliştiren, ilgilendiği alana öncülük etmeye başaran bir kişinin dünyaya açılmaması için bir neden var mı? Hangi devlet politikasıyla, hangi hükumet zamanında engel olunarak o kişinin başarılı olmasını engellenmiştir. Birçok hikâye duyarız "ben aslında olacaktım da. O bu şu bahaneden olamadım... "
80'lerde yaşanan özellikle Türkiye'de oluşan tüketim merakı, devlet politikası gibi görünse de bir halk hareketidir. Bana devletin kapıma gelip de "ey vatandaş tüketmediğini gördük bu nedenle sana tüketmeme cezası veriyorum" dediği bir zaman olmadı. Hatta tam tersi devlet tükettiğin her şeyden ceza keser gibi para aldı. Buna rağmen HAYIR BİR TÜKETECEĞİZ dedik. Tamam, insanın yaşamak için tüketmesi gerekir de biz hem gereğinden fazla tükettik. Hem de üretmedik. "Biri bize iş versin. Yüksek maaş versin. Bunun yanında da yorulmayalım, elimizi soğuk sudan sıcak suya sokmayalım". Düşüncesiyle yıllarca yaşadık. Bu beklentimizi karşılamasını bazen devletten istedik, bazen özel sektör dediğimiz bizim gibi ancak bizden farklı olarak üretmeye çalışan vatandaştan istedik. Bu düzen ne kadar gidebilir di ki? Bir takım vatandaş ki bunlar ülkenin %10 kesimi, günün 8 saati uyuyorsa 12 saati üretti geri kalan 4 saati tüketti ki bu tüketimin yarısı yatırım ve eğitim oldu. Diğer %90 kesim değişik oranlarda da olsa günün 8 saati tüketti, çalıştığı 8 saatin yarısında üretti. Siz bu toplumun hangi alanda ileride olmasını, hangi devlet eliyle gelişmesini öngörürsünüz?
Geçenlerde bir abim ile şehir içinde yürürken, kendisi kendisini aydınlardan biri olarak tanımlayarak, devletin görevini yapmaması nedeniyle ülkenin bu durumlara gelmesine neden olduğunu söyledi. Bunu söylerken benden de onay beklercesine coşkuluydu. Maalesef bu konuda onunla aynı fikirde olmadığımı aynı burada ki başlıklarla dile getirdim. Sert bir dille bana karşı çıktı. Yürüdüğümüz cadde boyunca 100 dükkân geçtiysek 90'nı gıda üzerine olduğunu, hepsinin de birbirine benzer ürünler olduğunu gösterdim. Hatta kendisinin de bu furyadan birisi olduğunu size belirteyim. Devlet zorla börekçi açın, dönerci açın, kahveci açın mı diyor. Hayır, işin mantığı çok basit. Vatandaş para kazanmak için satabileceği, en kolay ürüne yönelmeye çalışıyor. Bunun adı üretim mi? Belki fiilen bir ürün üretiliyor. Ancak bu üretim değil. Kopyalayarak çoğaltmaktır. Evet, boş durmaktan iyidir. Yapılması gereklidir. Buraya kadar güzel ama yeterli değil. Mantık bu olmamalı. Aynı böreği, simidi, döneri, daha ucuza üretmeye, daha şaşalı masalarda vermeye çalışmak bir üretim değildir ki... Tüketimin farklı bir versiyonudur. Siz kendinize has bir yemek türü ortaya çıkartıp bunu ilk önce ülke içinde sonra da DÜNYA YA DUYURMAYI HEDEFLİYORSANIZ üretmeye başladınız demektir. Bunu engelleyen devlet politikası da görmedim. Hatta bu mantıkla üretmeye çalışanı destekleyen birçok politikaya şahidim. Bu cümleden sonra şöyle bir parantez açmakta fayda var. Ben bu hükumete oy veren veya sempati duyan birisi değilim. Bunu çevrem ve sosyal medyadan teyit edebilirsiniz. Zaten bu yazımda hükumetlerden değil devletten bahsediyorum.
Hane halkı bunun sonucunda aşırı borçluyken diğer dünya ülkelerinde de bizim duruma benzer bir durum farklı nedenlerle hissedilmektedir. Daha gidilecek çok yol olmasına rağmen artık tüketimin yavaşladığı bir durum ortaya çıktı. Bunun nedenleri kimi ülkelerde hane halkının gelir düzeyi olsa da kimi ülkelerde doymuşluk oldu. Eski ekonomide seri üretimin getirdiği az zamanda çok üretim mantığı ile maliyet düşüklüğünü ve iyi bir kar mekanizmasını çalıştırıyordu. Ancak talepte yaşanan gerilemenin stok ve ham madde maliyetlerinin artmasına neden olacağından yeni ekonomide bu sorunlara çözüm ararken, bir yandan teknolojin getirdiği insan gücü ihtiyacının azalması talepleri biraz daha azaltabilir.
Sonuç olarak da özellikle ülkemizde ekonominin seyri artık değişmiştir. Bir dönem herkesin "patron" olmaya çalışma hevesi yerine, girişimi yapanın iş başında olduğu işletmeler olacak. ( Buna dünyaya açılan firmaları hariç tutabilirim ) Eskiden tek uzmanlık yetiyordu. Biri sadece muhasebeden anlıyordu iş yerinde muhasebeciydi artık o uzmanlaşma tanımı da değişiyor. Birkaç uzmanlığı birleştirebilen daha verimli kişiler ön plana çıkıyor. Bu kişiler artık bireysel girişimci oluyorlar, hatta birkaç bireysel girişimci sadece iş ortaklığı modeli ile çalışarak bir üretim yapar hale geliyorlar. Bu durum hem verimi, hem güç birliğini, hem de yük paylaşımını bir araya getirdiği için olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaya başladı. Değişen ekonomide artık, kendini geliştirmeyen ve sürekli tüketen insanların yeri olmayacaktır. Para kazanmanın sürdürülebilir olması için yapılması gereken: Üretici ( Ne ürettiği hiç önemli değil ) insanların ana odak noktalarını para kazanmaktan çok ürettiklerine vermeleri gerekmektedir.
Comments