top of page
Yazarın fotoğrafıBilgehan Bilgin

Kahrolsun işverenler


O ne ya komünist gibi hissettim kendimi. Korkmayın komünist de değilim, makinist de değilim, kapitalist de değilim. Küçükken bana bu sözcükleri sorsanız, sanırım İstanbulda oturup, farklı görüşlere sahip insanlara verilen isimler derdim. Şimdi sakın sormayın çünkü korkutuyor, mümkünse "ist" ile bitmesin

Efendim öncelikle hepinize merhaba… Bugün, konu başlığı biraz hararetli olunca selam sabah sormadan girdim konulara... Herkes, şuanda beni gece karanlığında yanımda sıcak bir çay ve bilgisayar karşısında yazıyor sanıyor. Oysaki alelade bir yerdeyim. Cep telefonuma yazımı kaydediyorum. Son düzeltmeler için sırf siz okuyucularım için o hayal ettiğiniz ortamı oluşturuyorum.

Bu konu aslında yine bir arkadaş konuşmasının ürünüdür. Bir dostumun anlattığı bir sorunundan esinlenilmiştir. Konumuz işverenler gibi görünse de hepimizi ilgilendiren bir mevzu dur. Bir arkadaşımızın, sırf istediği mevkiye geçmek için o mevkiinin kötü olan bazı şartlarını kabul etmesiyle ilgilidir. Aslında buraya kadar sorun yok. Her insan, istediği bir durumun, kötü yanlarını kabul edip, hayatını mutlu sürdürebilir. Ancak ilk önce kabul edeceksin; sonra o şartların seni mutsuz ettiğini görüp anlaşmadan vazgeçeceksin. Böyle bir şey mümkün mü? Mümkün tabii ki anlaşma iki taraflı olduğundan taraflardan biri anlaşmadan vazgeçebilir. Ancak sonuçlarına katlanmak lazım. Konuyu biraz daha açmak gerekir se bu arkadaşım özel bir şirkette çalışan, gayet düzgün biridir. Kendisinin çalıştığı şehirde, ailesinden uzak yaşamaktadır. Sadece uzaklık değil işyerinden kaynaklı çeşitli sorunları da vardır. Uzun zaman sonra beklediği şehir değiştirme talebi olumlu karşılanmıştır. Çok sevinçlidir. Ancak her güzel haberin, bir dikeni olacağından haberdardır. Bu haberdeki diken: Çalışma saatlerinin uzunluğu dur. Türkiye de genel kavram olarak halk arasına yerleşmiş bir durum vardır: BEYAZ YAKALI FAZLA MESAİ ÜCRETİ ALMAZ. Bu nedenden dolayı arkadaşımız, fazla mesai şartlarının bir diken olduğunu bildiği halde kabul edeceğini söyledi. Bu da gayet normal di. Sonra kurduğu cümle ise beni üzdü!!! Çünkü; eğer dayanamaz ise şikâyet etme yoluna gitmeyi planlamış. İşte burada problem başladı. Bu yaklaşım, ülkemizde kronik sorunlardan biridir.

Kronik sorun sadece çalışan işveren arasında değil; Hayatımızın her anın da var. Madem çalışma hayatından başladık oradan başka bir örnek ile devam edelim. İşverenlerin genelinde yaygın olan sigortasız çalıştırma veya düşük sigorta ile çalıştırma durumudur. Çalışan işe başvurur. İşe ihtiyacı vardır. Çünkü geliri yoktur. 1 TL olsun çalışayım modundadır. Bu nedenle iş başvurusunda söylenen düşük sigorta gösterilecektir. İbaresini kabul etmiştir. Aradan birkaç ay geçer. Artık geliri vardır. Hayat standardını o gelire çıkarttığından ve o muhtaçlık geçtiğinden işler yavaş yavaş ağır gelmeye başlamıştır. Toplulukla yaşamayı henüz öğrenmemiş bir topluluk olarak çalışma arkadaşlarıyla sorunlar başlamıştır. Yeni iş arayışları da başlamıştır. ( Kaldı ki benim de yaptığım. İşverene haber vermeden iş arama olayı çok yanlıştır. Şimdi bu cümleme karşı çıkacak çok arkadaşım var. Bu da bir yazı konusudur. Karşı çıkmayın. Yazımı yayınladıktan sonra söz tartışalım ) Belki buldu. Belki bulamadı. Ayrılmaya karar vermiştir. Sonunda işverene gider. Ben AYRILIYORUM der. Tabii ki ayrılmayı kendi istediği için bazı tazminatlarını alamayacağını bildiğinden. Kendisinin sigortasını düşük gösterdiği ve şirketteki herkesin sigortasını düşük gösterdiğini bildiğinden şikâyet ile tehdit eder. Bu gariban işverene müstahak olmakla beraber. Bu durum: Toplumsal ahlakı yerle bir etmiştir.

Tabii ki işverenin sigortasını düşük göstermesi kanunen yasak. Ancak bazen insanlar aralarında kanuna aykırı da olsa sözlü veya yazılı olarak yaptıkları anlaşmalar olur. Bu anlaşmalara uymak bazen kanun olarak geçersiz olabilir. Ancak insan olmanın getirdiği gerekler ve topluluk olarak yaşamanın kolaylaşması için bu anlaşmalara uymak gerekir. Biz buna ahlak içinde olan niteliklerden biri diyoruz. Bu kurallara uymayan arkadaşların şikâyetlerinin en büyüğü ise BU ŞİRKET HİÇ KURUMSAL DEĞİL; Canım kardeşim sen kurumsal mısın? Sen kurumsal olmazsan karşındakinden kurumsallık bekleme. Kurumsallığın tanımını daha önce yapmıştım ama yine de ben yapayım size: Kişinin veya kişilerin sözlü veya yazılı kurallar halinde hareket etme durumudur. Kaynak: Bilgehan Bilgin Biraz ego yaptım kusura bakmayın. Ancak, toplumda beklenen kurumsallık anlayışı budur. Diğer kaynaklarda ki kurumsallık tanımına değinmeyeceğim. Merak edenler, tanımların önemi hakkında ilk yazılarımı dikkatle okurlarsa sevinirim.

Konuyu fazla uzatmadan toparlamakta fayda var. Bizler, zor durumda olduğumuzda kabul ettiğimiz şartların, kötü yanlarını düşünmeden kabul edebiliriz. Zor durum kalktığında, kötü yanlar yüzümüze vurduğunda, bu kötü yanlardan kurtulmanın yolu: anlaşmayı bozmak olsa bile, o anlaşmaya uygun bozmak bizi insan yapar. Aksi halde insan dışı bir varlık olursun. Bu davranış, sizi mutlu etmeyecek aksine mutsuz edecektir. Bu nedenle size tavsiyem: Zor zamanınız da bile kabul ettiğiniz kötü yanları kabullenerek bir anlaşma sürdürün. Sürdürmek, aynı zamanda anlaşmaya uygun bitirmek de demektir. Bazen kabullenmek en büyük mutlulukları getirir.


31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page