Merhabalar,
Konuya girmeden önce bir sizlerle 2019'un nasıl geçeceğine dair sohbet etmek iyi olur diye düşünüyorum. Bu yazıyı yazmaya başlarken 2018'in son günleriydi. Şuanda 2019 un ilk iki ayını bitirdik. Görüyorum ki insanlar hemen alışmış bir telaş içinde koşturmaya başlamışlar. Yıl başlarında temenniler hep güzel olur ve olmalı da zaten. Benim beklentim de çok güzel. Belki koşullar itibariyle bizleri zorlayacak bir yıl olabilir. Hatta iki yıl olabilir. Ancak nitelik kazandırmak için sanki bir dönüşüm yıllarının başlangıcı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle umutluyum.
Yine günlerden bir gün bir sosyal medya ortamında tasarımlarını beğendiğim, saygı duyduğum birinin tam da cümlesi " Nasıl bir devirse, iç mimarlardan başka herkes iç mimarlık yapıyor...😁" bana bu yazımı yazarken konun tamda orta noktasından vurdu. O kişiye notum'dur : Yazımı okursan yorumunu almak isterim. İşte Özgürlük tam da budur aslında. Herkes istediğini yapmakta özgürdür. İyi de özgür olmak gerçekten güzel midir? Bu zamana kadar baktığımız yer genelde aynıydı. Özgür olmak güzeldir. Özgür olmak herkesin hakkıdır. Kadın özgürdür. Hayvanlar özgürdür. vb. sloganlar ile çeşitli gruplar özgürlüğünü aradılar. Ancak aradıktan sonra mutlu oldular mı? Acaba gerçekten özgür olmak onların harcı mıydı?
Konuya arkadaşın cümlesine cevap vererek devam edelim zaten buradan konu anlaşılacaktır. Tabii ki herkes iç mimarlık yapabilir. Özgürdür. Birinin iç mimarlık yapabilmesini, Hatta daha ileri gidiyorum Doktorluk yapabilmesini kısıtlamak çok yanlış. Kişi neyi yapmak istiyorsa onu yapsın. Hatta birden çok işi yapsın. Doktor aynı zamanda müteahhitlik yapsın. Makine Mühendisi aynı zamanda film çeksin. Devletin verdiği bir diploma ile bir işin erbabı veya en seveni olmuyorsun. Burada temel sorun o kişinin o işi yapması değil. Temel sorun yapılan işin nasıl karşılık bulduğu ve o kişinin mutlu olup olmadığıdır. Siz iç mimarlık yapıp toplumda karşılık buluyorsanız. Bulduğunuz karşılık sizi ve toplumu tatmin ettiği sürece sorun yoktur. Bu durum sizi o işi yapmaya devam ettirmenizi sağlar. Çok iş yaptığınızda o işi çok iyi yaptığınız anlamına gelmez ama toplumun ihtiyaçlarına cevap verebildiğinizi kanıtlar. ( Bu konu hakkında ki yazım bundan sonra yayınlayacağım o nedenle detaya girip konuyu dağıtmak istemiyorum ) çok iş yapan mimar, toplumun isteklerine en iyi cevap veren. Fiyat / fayda oranını en iyi tutturan mimardır. Bu her meslek veya iş için geçerlidir.
Toplum ile senin isteklerin, fiyatın, zevklerin, bilgin, vb. noktalarda ayrılabilir. Bu nedenle başarısız olma ihtimalin de çok yüksek. Bu da özgürlüğün ufak bedelidir. Aslında buraya kadar hep özgürlüğün iyi taraflarından bahsettik. Biraz da kötü taraflarına bakalım. Mimarlık yapmak isteyen arkadaşın her zaman yaptıkları doğru sonucu vermeyebilir. Bazen manevi, bazen maddi bazende hayati kötü sonuçlar doğurabilir. Hatta yaptığı işlere hakim değilse o işten başarı elde edemeyeceği kesindir. Bu başarısızlık, kişinin başarılı olabileceği alandan tutun da sosyal hayatına kadar yansır. En kötü senaryo ile hayatı bile kararabilir. Kaldı ki örnekler mevcuttur.
Sonuç olarak özgür olmak, yüksek bir noktada bir ipin üzerinde yürümek gibidir. Eğer siz o ipin üzerinde tek başınıza yardım almadan yürümeyi becerebiliyorsanız. Siz mutlusunuz, başarılısınız, ve özgürlüğün tadını çıkarırsınız. Ancak beceremiyorsanız o yürüyüş size işkence olur. Hatta düşüp hayatınıza mal olur. Özgür olmak orada istediğini yapmaktan ziyade o ipe riskleri alıp çıkabilmektir. Çıktıktan sonraki ise olacaklar tamamen sonuçlarıdır. Siz sonucunda kötü olma ihtimalini göz önüne aldığınız müddetçe özgür olmak sizin için güzeldir. Başka bir açıdan bakılınca teknenizi ıssız bir koyda tüm risklere açık bir ortamda mı demir atarsınız. Yoksa, güvenli bir dalga kıranın olduğu, belirli kurallar çerçevesinde hareket edildiği, ortamda mı demir atarsınız. Bu açıdan bakıldığında acaba hangisi daha özgür?